Op.Dr. Çağatay Ruhi Whatsapp

Sık Sorulan Sorular Op.Dr. Çağatay Ruhi

Alerjik reaksiyon, yaş, cinsiyet, ırk veya sosyoekonomik statü farkı gözetmeksizin herkeste görülebilir. Genel olarak alerjiler, çocukluk çağında daha sık görülmekle birlikte, başlangıç evresi her yaş grubunda olabilir. Alerjiler çoğunlukla genetik faktörlere bağlıdır. Anne babada alerjik vaka olması mutlaka çocuğa geçeceği anlamına da gelmez. Aynı zamanda tedaviden seneler sonra bile hastalık tekrar ortaya çıkabilir.

Alerji en basit tabiriyle, vücudumuza zarar vermeyen bazı maddelere karşı, vücudun göstermiş olduğu aşırı reaksiyon olarak tanımlanabilir.

Alerji, Yunanca “değişik iş veya değişik reaksiyon” anlamına gelen bir kelime olup aşırı duyarlılık reaksiyonlarını anlatmak için kullanılmaktadır. Günümüzde enfeksiyon hastalıklarının azalmasıyla alerjik rahatsızlıklarda artış olmuştur.

Avrupai yaşam tarzı, suni maddeler, gıdalardaki katkı maddeleri insanların alerjenlerle daha fazla karşılaşmasına neden olmaktadır. Bu da duyarlı insanların antijene daha kolay maruz kalmasına, kişilerin hassasiyetine ve alerjik hastalıkların oluşumunda büyük bir artışa sebep olmuştur.

Alerjik hastalıklar göz, deri, solunum ve sindirim gibi birçok organ ve sistemi etkilemektedir. Belli başlıalerjik hastalıklar şunlardır:

  • Saman nezlesi (alerjik rinit),
  • Alerjik astım,
  • Atopik dermatit,
  • Ürtiker ve anjioödem,
  • Bitki alerjileri (zehirli bitkiler),
  • Arı alerjisi,
  • Evcil hayvan alerjisi,
  • Lateks alerjisi,
  • Kalıp alerji,
  • Kozmetik alerjileri,
  • İlaç alerjileri,
  • Göz alerjileri (alerjik konjonktivit)
  • Gıda alerjileri,
  • Güneş alerjisi.

Son yıllarda artış gösteren hastalıklardan biri de alerjik rahatsızlıklardır ki çağımızın hastalığı olarak nitelendirilebilir. Medeniyetin ilerlemesiyle toplumlar hijyene önem vermeye başlamış ve alerji hastalarının sayısında gözle görülür bir artış meydana gelmiştir. Alerji, dünyada en sık rastlanan hastalıklar arasında 6. sıraya yükselmiştir. Hasta sayısındaki artış yanında; alerjinin türleri de gün geçtikçe artmaktadır. Enfeksiyon hastalıklarında azalma oldukça, bir diğer deyişle mikroplarla savaş kazanıldıkça alerjik hastalıkların görülme oranı artmıştır.

Globalleşme, suni gıdalar, hava kirliliği, gıdalardaki katkı maddeleri, sigara içilmesi, alerjinin artışındaki temel nedenler olarak sayılabilir. Çağımızın sorunu haline gelen küresel ısınma, nem ve sıcaklık artışı, alerjik hastalıklardaki en önemli etken olan polenlere ve ev tozlarına (akar) maruziyette bu hastalıklara sebebiyet vermektedir. Hastalığın türüne göre değişmekle birlikte alerjinin görülme oranı çocuklarda %10, yetişkinlerde ise %5’tir. Daha çok gençlerin hastalığı olan alerjik nezlenin görülme sıklığı ise %15 ile 20’leri bulmaktadır.

Rinit, burun içini çepeçevre döşeyen ve mukoza olarak adlandırılan yapının iltihabıdır. Alerjik rinit halk arasında saman nezlesi olarak bilinir.

Hayatı tehdit edici özelliği olmayan bu hastalık, hastanın yaşam kalitesini bozar, önemli derecede iş ve okul günü kaybına neden olur. Özellikle atopik (alerjiye yatkın) bünyeli anne ve babaların çocuklarında daha sık görülen bu hastalık; endüstriyel olarak gelişmiş ülkelerde çevre kirliliği gibi faktörlerin çoğalmasıyla giderek artış göstermektedir. Son 20 yılda alerjik rinit görülen çocuk sayısının iki katına çıktığı bildirilmiştir.

Hastalık genellikle küçük yaşlarda ortaya çıkmasına rağmen, kimi zaman ileri yaşlarda da başlayabilir. Genellikle alerjik konjonktivit (göz nezlesi), alerjik sinüzit veya astım gibi hastalıklarla %20 -10 birliktelik gösteren bu hastalıkta, kişiler bir ya da daha çok alerjenle karşılaştığı zaman şikâyetler ortaya çıkar. Hastanın şikâyetlerinin ortaya çıkabilmesi için hastanın en azından sorunlu alerjenle daha önceden bir kez karşılaşmış ve ona duyarlı hale gelmiş olması gereklidir.

Alerjik rinit genel anlamda 3 başlık altında incelenebilir:

  • Yıl boyu süren alerjik rinit,
  • Mevsimsel alerjik rinit,
  • Yıl boyu süren, ancak mevsimsel artışlar gösteren alerjik rinit

Ani gelişen orta kulak iltihabı (akut otitis media) özellikle çocukluk döneminde sık rastlanan bir rahatsızlıktır. 3 yaş öncesi çocuklarda östaki tüpünün gelişiminin tamamlanmamış olması nedeniyle sık rastlanır.

Ateş, huzursuzluk, iştahsızlık, kulak akıntısı ve kulak ağrısı en sık görülen belirtileri arasındadır.

Bademcik ve geniz eti vücudun bağışıklık sisteminin parçalarındandır. Her ikisi de lenfoid dokudan oluşmuştur. Bağışıklık sisteminde direkt mikroplarla karşılaşırlar; bu mikroplara karşı bağışıklık hücresi olan lenfositlerin oluşumunda görev alırlar. Her iki dokuda boğazın savunma mekanizması olan waldeyer halkasının bir parçasıdır. Waldayer halkası; bademcik geniz eti haricinde dil bademciği ve lateral farengeal bantta bulunan lenfoid dokulardan oluşur.

Bademcikler boğazın iki yanında yer alırken geniz eti burunla boğazın birleşim noktasında yer almaktadır. Yeni doğanda küçüktürler. 4-5 yaşlarda daha sık olmak üzere enfeksiyonlara bağlı olarak büyürler. hayatın ilk yıllarından sonra geçirilen enfeksiyon sıklığı azaldıkça küçülme gösterirler. Bununla beraber vücut yapısı da büyüdüğünden oransal olarak yaşla küçülürler.

Hastalığın kliniği, mikrobun gücüne ve kişinin vücut direncine bağlı olarak değişir. Bakterilerle iltihaplanma olduğunda virüslere göre daha ağır bir tablo oluşur. Ateş daha yüksek, hastalık hali daha şiddetlidir. Viral iltihaplanmada burun tıkanıklığı, akıntısı veya gözde kızarma akma gibi başka organlarında rahatsızlıkları eşlik edebilir. En sık rastlanılan belirtiler şunlardır:

  • Boğaz ağrısı (ağrı kulağa vurabilir)
  • Yutkunma sırasında zorlanma, ağrı veya boğazda rahatsızlık hissi
  • Ateş (39-40 dereceyi bulabilir) ile birlikte üşüme ve titreme (Virüslere bağlı rahatsızlıkta ateş daha geri plandadır.)
  • Halsizlik, kırgınlık, vücutta yaygın ağrı, eklem ağrıları
  • Boyundaki lenf bezlerinde şişme, hassasiyet, ağrı
  • Baş ağrısı
  • Kötü ağız kokusu
  • Ses değişiklikleri
  • Çocuklarda nadir olarak mide bulantısı, karın ağrısı, kusma olabilir.

Bademcik enfeksiyonu bakteriyel ya da viral de olsa kendi kendini sınırlayan bir rahatsızlıktır. 7-8 gün içinde tedavi bile almasa bu hastalıların çoğunluğu bağışıklık sistemi yardımıyla iyileşir. Tedavideki amaç ilk planda hayat kalitesini arttırmak enfeksiyonun yayılımını önlemek ve komplikasyonlarını engellemektir.

Bademcik enfeksiyonun tedavisinde yeterli sıvı alımı ve istirahati önemlidir. Antiseptik gargaralarla gargara yapılabilir. Bunun yanında yatak istirahati, yeterli sıvı alımı, ağrı kesici, ateş düşürücü ve bakteriyel enfeksiyon düşünülenlerde antibiyotik verilir.

Bakteriyel enfeksiyonda antibiyotik tedavisi önemlidir. Çünkü hastalık uygun şekilde tedavi edilmediğinde orta kulak enfeksiyonu, zatürre, romatizmal kalp iltihabı (akut romatizmal ateş) veya böbrek iltihabı (akut glomerülonefrit) gibi komplikasyonlara neden olabilir. Bademcik enfeksiyonun tedavisinde bakteriyel enfeksiyon ile viral enfeksiyonun ayrımı tedavi planı için gereklidir. Ateşin yüksek seyretmesi 39-40 C gibi bakteriyel enfeksiyonu düşündürür. Viral enfeksiyonda sıklıkla ateş subfebril denilen 37-38 C derece arasındadır.

Bademcik üzerinde sarımsı plaklar bakteriyel enfeksiyonu düşündürür. Burun akıntısı, tıkanıklığı gözde kızarma gibi ek belirtiler viral hastalığı düşündürür. Bademcik iltihaplanmasında ateş 2. günde düşmemişse ya da hasta gittikçe daha kötüye gidiyorsa, yemek yemekte su içmekte zorlanma varsa hasta bir doktora muayene olmalıdır. Kesinlikle antibiyotik tedavisine kendi kendine başlamamalı, doktora danışmalıdır.

Baş dönmesinin tıbbi olarak ismi vertigo’dur. Bu isimlendirme aşamasında doktorlar ve halk arasında genel bir yanlış anlaşılma vardır.

Çoğu hastalar hekime başvurduklarında “ vertigo hastası olduğumu söylediler, ben vertigo hastasıymışım” gibi söylemlere sahiplerdir. Vertigo yalnızca Latincede baş dönmesi anlamına gelmekte ve herhangi bir hastalığın belirtisi olabilmektedir. Baş dönmesi ve dengesizlik; yaygın ve yatağa düşüren bir dönme hissinden, yerin ayağın altından çekilmesi veya kendini boşlukta hissetmeye kadar değişik yakınmalar şeklinde algılanabilecek belirtilerdir.

Karmaşık yapıların ortak çalışması ile dengemizi sağlamaktayız. Bu karmaşık yapılar ve mekanizmalar tam olarak açıklanamamıştır. Dengemizi beyin, iç kulak, gözler, kas ve eklem sistemi birlikte sağlamaktadır. Her organı etkileyen birçok hastalık baş dönmesine neden olabilmektedir.

Bu kadar karmaşık bir sistemin rahatsızlığında tek hekim yetersiz kalabilir. Bu nedenle baş dönmesi değerlendirilirken, ortak çalışma zemininde KBB, nöroloji, fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanının fikir alışverişinde bulunması, hastalığın tespit ve tedavisi için gereklidir.

Beta mikrobu (beta hemolitik streptokoklar) yalnız bademciği farenksi ya da her ikisini birden tutabilir. Sıklıkla 5- 15 yaş arasındaki çocuklarda hastalık yapmaktadır. Hasta kişilerin solunum yollarından çıkan damlacıklar yolu ile bulaşır.

Bazen beta mikrobu kızıl denilen döküntülü hastalığa da neden olabilir. Boğazda hastalık yapan beta mikrobu tedavi edilmezse ya da yetersiz tedavi edilirse, diğer mikroplardan farklı olarak kalpte, böbreklerde, eklemlerde kalıcı romatizmal hastalık yapabilir. Bu komplikasyonları nadir görünse de kalıcı kalp böbrek hastalığı yaptığı için beta mikrobunu önemli kılar.

Beta mikrobundan korunmanın en temel yolu eğer hastalıklı kişi varsa çok yakın temasta bulunmamak, hastalıklı kişilerin kullandığı çatal bıçak gibi eşyaları kullanmaktır.

Beta taşıyıcılarında hastalık bulgusu belirtileri olmadan boğaz kültürlerinde ve beta mikrobuna yönelik strep testinde mikrop tespit edilir. Bu çocuklarda herhangi bir tedaviye gerek yoktur.

Boyunda kitle deyince, herkesin boynunda mevcut olan lenf bezlerinin şişmesi, doğumsal bazı anomalilerin büyüyerek belirginleşmesi veya boyun organlarında meydana gelen ve onları büyüten anormal durumlar algılanmaktadır. Boyunda kitle oluşmasının en sık sebebi lenf bezlerinin iltihap ya da tümöre bağlı olarak büyümesidir.

Boyun kitlelerini değerlendirirken hastanın yaşı çok önemlidir. Hastanın yaşına göre olabilecek nedenler değişebilir. Çocukluk döneminde sıklıkla enfeksiyonlara bağlı lenf bezi büyümeleri veya doğumsal kitleler görülürken, 20- 40 yaş arasında enfeksiyonlara bağlı lenfadenopatiler, guatr gibi boyundaki organlara bağlı şişlikler, daha nadir olarak kötü huylu tümörlerle karşılaşılır. İleri yaşlarda ise boyundaki her kitleye şüpheyle yaklaşmak gereklidir. Özellikle kötü huylu tümörlerin lenf bezlerine yayılmasıyla boyunda şişlikler görülmektedir.

Boyun kitlelerinde yapılması gereken ilk şey detaylı KBB muayenesidir. Sıklıkla lenf bezlerine yayılan enfeksiyon ya da tümörler, yüz cildi, ağız içi, dil, bademcik, boğaz, burun, geniz bölgesi, kulak, gırtlak, bölgelerinden bu alana yayılmaktadır. Daha nadir olarak akciğer ya da mide gibi iç organlardan da yayılabilir.

Bening Pozisyonel Paroksismal Vertigo’da (BPPV) temel semptomlar başın hızlı hareketine bağlı ortaya çıkan, bulantının eşlik ettiği ya da etmediği kısa süreli, bazen son derece şiddetli rotatuar (çevrenin dönmesi ) tarzda oluşan baş dönmesi ataklarıdır.

Tipik tetikleyen hareket yatağa yatmak, yataktan kalkmak, yatakta dönmek, ayakkabı bağlamak için eğilmek, yukarı bakmak, baş seviyesinden yukarda bir şey yapmaktır. Bu hareketlerden sonra çok şiddetli( şimşek çakar tarzda) baş dönmesi atağı olur. Baş dönmesi saniyeler sürer. Daha sonraki dönemlerde hasta normaldir.

Burun yüzümüzün tam ortasında ve yüzümünüz en çıkıntılı noktasıdır. Diğer yapılarla olan oranı ilişkisi, uyumu yüzümüzüm ifadesini ve güzelliğini oluşturur. Bunun için burunda planlanacak estetiğin tüm yüz yapılarıyla olan uyumu ve ilişkisi güzel ve doğal bir burun için çok önemlidir.

Mesela uzun yüzlü bir kişide kısa burun, burun ne kadar güzel ve doğal olsa da total güzellik yakalanamayacaktır. Elmacık kemikleri çıkık kişide dar bir burun hoş durmaz. Aynı şekilde dar çene yapısına sahip kişide ucu geniş yuvarlak hatlı bir burun uygun olmayacaktır.

Bunun için burun estetiği planlarken yüz analizi çok önemlidir. Yüz analizini anlatırken Da Vinci ile popüler olan fakat önceleri Eski Mısır ve Yunanlılarda mimarlık ve sanatta kullanılan altın oran kavramını incelemek gerekir.

Altın oran tam kelime anlamı matematik ve sanatta bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen uyum açısından en uygun boyutları verdiği kabul edilen sayısal bir orandır.

Rakamsal değeri 1,618 gibi bir sayıya tekabül eder. Yüz estetiğinde bu oran büyük organların onun alt organları dediğimiz organlara oranıdır.

Mesela burun sırtının burun yüksekliğine oranını altın orana göre planlanırsan daha doğal ve uyumlu bir burun görüntüsü elde edersiniz. Bunun gibi burun taban genişliği gözlerin mesafesini geçmemesi yüzde uyumu yakalamak açısından önemlidir.

Altın oran ve diğer birçok estetik kriterler yardımıyla alın, dudaklar, çene gibi diğer yüz yapılarıyla uyumlu ve orantılı ameliyat olduğu belli olmayan doğal burunlar yapmak mümkün olmaktadır.

Öncelikle burun estetiği planlıyorsanız burnunuzun şeklini değerlendirerek; nasıl bir burun istediğinize karar vermelisiniz. Bu tür ameliyatlarda teslimiyetçi bir davranış olan “doktorum en iyisini bilir” yaklaşımı hem hekiminiz hem de sizin için ilerleyen zamanlarda büyük sorunlar yaratabilir. Bunun için isteklerinizi belirleyip doktorunuzla bunları paylaşmalısınız. Doktorunuz da bu isteklerinizi değerlendirerek sizi yönlendirecektir.

Burun estetiği ameliyatından önce hasta ile doktorun birbirini anlaması son derece önemlidir. Beklentilerinizin doktorunuz tarafından bilinmesi, bu beklentilerin gerçekçi olup olmadığının anlaşılması ve ne kadarının karşılanabileceğinin size anlatılması gerekmektedir.

Ameliyat öncesi görüşmelerde fotoğraflarınızın çekilmesi ve bu fotoğraf üzerinden beklentilerinizi tarif etmeniz hasta doktor ilişkisinin daha sağlıklı olmasını sağlayacaktır. Doktorun çekilen fotoğraflar üzerinde bilgisayar programları yardımıyla yapacağı düzeltmeler size olabilecekleri göstermek açısından faydalıdır. Fakat unutulmamalıdır ki; bu fotoğraf düzenlemeleri yalnızca ameliyatı planlamakta ve sizin isteklerinizi belirlemeye yardımcı olmaktadır. Ameliyat sonrası hastanın birebir aynı sonucu elde edeceği beklentisi, hatalı bir düşüncedir.

Aslında her iki durumda da olan hastalarımız var. Ben kulak burun boğaz uzmanı olduğumdan zorunluluk olan hastalarla daha sık karşılaşıyorum. Sıklıkla hastalarımın sağlık sorunları var. Burundan nefes alamıyorlar. Burun tıkanıklığı hayat kalitesini düşürüyor. Horlama, müzmin farenjit, sinüs problemleri oluşuyor. Bu sorunlarında çözümü burun ameliyatı gerekiyor.

Bu noktada burun ameliyatından bahsetmek lazım biraz teknik olacak ama burun orta hat eğrilikleri kapalı alışılagelmiş teknikle %30-40 düzeltilemiyor. Burun ameliyatı sonrası hastanın tıkanıklık şikâyeti devam ediyor işte bu grup hastalarda, özelikle burun içinde eğriliği burun sırtında da devam eden kişilerde estetik ameliyat gibi yaklaşıp tüm eğri orta hattın düzeltilmesi gerekiyor. Bu tür bir ameliyatta başarı %95’lere kadar çıkıyor.

Bunu haricinde psikolojik faktörler var. Bu kişilerde ihtiyaç olarak görülebilir. Kendini daha iyi hissetmek, öz güveni artırmak, gençleşmek için yâda yenilenmek için estetik olan hastalarım var. Bu hasta grubunda ameliyat öncesi görüşmenin çok dikkatli yapılması lazım. Çoğunlukla beklentilerinin iyi anlaşılması ve sonucun hastaya iyi anlatılması gerekli. Çünkü bu hastaların sıklıkla beklentisi yüksek oluyor. Burun ameliyatı ile tüm hayatının değişeceğine inanıyorlar. Bu kişilerle değişimi ve sonuçlarını tartışmak lazım. Başarılı bir burun estetiğinin hayatını pozitif yönde etkileyebileceğini fakat her şeye çözüm olmayacağını anlatmak lazım.

Estetik sonrası ilk günlerde alçı ve bandajdan dolayı şişlik göz çevresinde ve alında daha belirgindir. Bandajın dışında kalan burnun ön uç kısmı, diğer bölgelere göre şişlikten daha çok etkilenir. Estetik sonrası 3. ila 5. gün aralığı ve sonrasında göz çevresindeki şişlikler gerileyecektir.

1. haftanın sonunda alçı ve bandaj alındığında, burun cildinde orta derecede şişlik mevcuttur. İlk 3-4 gün genel olarak burundaki şişlikte artma görülebilir. Bunun için ameliyat sonrası 4 gün bandaja alınması bu ek şişliği engeller. Bu dönemde burun orijinal boyutundan büyüktür. Özelikle burun ön uç daha şiş görünmektedir. Bu yaygın ödem sıklıkla hızlı bir şekilde dağılır.

10. günden itibaren burun cildinde şişlikler mevcuttur. Fakat bu kişinin, iş ya da normal hayatını etkileyecek kadar fazla değildir. Yani burun normal görünümünden biraz büyüktür.

1. ayda burun görünümü sıklıkla hastaların beğeneceği düzeye gelir ve şişlik daha azalmıştır. Fakat iyileşme hızla devam etmektedir. Bu dönemde sıklıkla hastalar fotoğrafta daha büyük göründüğünden şikâyetçidir. Fotojenik değildir.

2. ila 3. aylarda iyileşmenin büyük bir kısmı tamamlanır, normale yakın görüntü mevcuttur. Fotoğraflarda artık daha güzel görünmektedir. Şişliğin büyük kısmı dağılmıştır.

1. yılın sonunda tam iyileşme hastaların çoğunda tamamlanır, nadir olarak daha uzun sürebilir. Bu normal süreç haricinde gün içinde ya da hava koşullarına göre burnunuz da şişlik artışı olabilir. Hastalarım sıklıkla sabahları uyandıklarında burunlarındaki şişlikte artış olduğunu belirtmektedir

Bununla birlikte sıcak havalarda kan damarları genişleyeceğinden şişlikte hava sıcaklığıyla değişiklik olmaktadır.

Ameliyat sonrası süreç hastalara iyi anlatılmalı, ameliyat görüşmesine çoğunlukla kulaktan dolma bilgilerle geliyorlar. Ameliyat sonrası 1 ay sırt üstü yatması gerektiğini söyleyen hastalarım bile oldu. Aslında eskiden 70’lerde 80’lerde öyle söylenirmiş teknoloji ve ameliyat tekniklerinin gelişmesiyle modern burun estetiğinde hasta 8- 10 günde normal hayatına dönüyor. Tabii ki burunda ve çevresinde şişlikler oluyor ve ilk 2-6 hafta bazı kısıtlamalar getiriyoruz.

Ameliyat sürecini ve sonrası dönemi söyle özetleyebiliriz. Ameliyat yaklaşık 2-3 saat sürüyor. Hasta bu süreçte genel anestezi altında oluyor yani tam olarak uyuyor. Ameliyattan çıktıktan 4-6 saat sonra sıvı ve yumuşak gıdalarla beslenmeye başlıyoruz. Eğer bulantı kusma gibi narkoza bağlı yan etkiler yoksa genel durum iyiyse çoğunlukla eve çıkmasına izin veriyoruz yani hastanede yatma genellikle burun estetiği sonrası olmuyor.

İlk günü rahat geçiriyor hastam fakat 2. gün burun tamponundan dolayı biraz sıkıntısı oluyor. Hafif baş ağrısı yüzde baskı hissi en sık hastalarımın söylediği şikâyet, kesinlikle çok ağrılı bir süreç değil. 3. günden sonra normal günlük işlerini yapabiliyor. Sıcak olmamak kaydıyla 3. günden sonra duş alınabilir. Dişler yavaşça fırçalanabilir. Sürekli yatmasını gerektiren bir durum yok. 1. haftada alçılar alınıyor. 10. günde işine, normal hayatına dönebiliyor. Tabii ki burun üzerinde şişlikler var bu süreçte; ama işine gitmesinde yâda normal hayatına dönmesinde etkili değil. İlk 2-3 hafta spor yapmasını istemiyoruz. Çünkü ağır aktivitelerle burun kanaması riski var. İlk 6 haftada tenis, basketbol gibi toplu ve grup sporlarını kısıtlıyoruz. Yeni burnun darbe almasını istemiyoruz. İlk 2 ayda güneş gözlüğü yasak tabi ki.

İlk günlerde şişlik ve ödem burun çevresinde belirgindir. Özelikle 3. 4. günde şişliklerden göz kapağı kapanabilir.

Buz uygulama özelikle tamponlar alınana kadar yapabildiğince yapılması ve başın biraz yüksekte yatılması (mesela sırta iki yastıkla) şişliği azaltmada yardımcı olacaktır.

Buz uygulaması için her doktorun kendine özgü tarzı vardır. Bazı hekimler hiloterm denilen özel soğutucu yüz maskeleri kullanırken bizim tercihimiz, her iki göze gelecek şekilde ayrı ayrı buz uygulamasıdır.

1.haftada bandajlar alındıktan sonra ofis şartlarında 3-4 gün yada 1 hafta süreyle burun sırtındaki ödeme bağlı olarak burun tekrar bandaja alınacaktır. Bu burnun daha fazla şişmesini engeller.

İyileşme döneminde doktorunuzun önerisiyle burun cildindeki ödemi dağıtmak için masajlar yapılabilir.

Kalıcı burun cildindeki şişliklerde ofis şartlarında bandaja alma, diyet düzenlemesi, kortizonlu kremle masaj ya da cilt altına kortizon enjeksiyonu tedavisi uygulanabilir.

Bütün hastalar burun estetiği sonrası burundaki şişliğin ne kadar süreceğini, tamamen iyileşmenin ne zaman sonuçlanacağını merak etmektedir. Estetik görüşmelerinde sıklıkla bunu sorgulamaktadırlar. Burun estetiği kısa sürede tam sonucun alınabileceği bir estetik operasyonu değildir. İstenilen tam sonucu almak genellikle 1 yıllık bir süreçte ve nadir olarak daha uzun bir sürede sonuçlanmaktadır.

Bazı hastalar burun ameliyatı sonrası iyileşme sürecine daha hızlı cevap verir ve oluşan şişlik daha azdır. Ama bazı hastaların iyileşme sürecine verdiği yanıt daha uzun sürebilir ve oluşan şişliğin daha belirgin olduğu gözlenebilir. Bazı hastaların iyileşme cevabı daha iyidir, bazılarında ise daha geç iyileşmeyle karşılaşabiliriz.

Burun estetiği sonrası oluşan şişliğin yoğunluğunu ve çözünme sürecini etkileyen birçok faktör vardır. Bunlar:

Yapılan ameliyatın tekniği: Kapalı burun estetiğinde, açık burun estetiğine göre daha az şişlik oluşmaktadır. Yapılan ameliyatın kapsamı ve süre olarak uzunluğu: Örneğin ileri seviyede eğri veya burun sırtındaki kemiği belirgin olan ve daha agresif çalışmayı gerektiren daha uzun süren vakalarda, şişlik daha fazla olmakta ve yapılan işlemin agresifliği derecesinde iyileşme daha geç olabilmektedir.

Daha önceden burun estetiği olup olmadığı: Düzeltme burun estetiği geçiren hastalarda şişliğin dağılması daha geç olmaktadır.

Ameliyat sonrası bakım: Ameliyat sonrası buz uygulaması çok önemlidir. Damar ağzını büzeceğinden cilt altı şişlik oluşumunu sınırlandırır.

Burundaki farklı bölgeler şişliğe farklı cevap verir: Burun ucundaki şişlikler daha geç iyileşirken, burun sırtında oluşan şişlikler daha hızlı iyileşecektir.

Burun estetiğindeki bakış açısı ve yaklaşımlar toplumdan çok etkileniyor. Yani trendler var. Yeni yaklaşımlar tamamıyla doğallıktan yana geçmiş yıllarda yapılan kaydırak tarzı yüze göre küçük sivri burunlar artık istenmiyor. Kişilerinde talebi doğal ameliyat olduğu belli olmayan yüze uygun, geri planda olan gözleri ortaya çıkaran, fakat güçlü burunlar. Bunu başarmak mümkün. Önemli olan burun estetiğini planlarken yüzü total olarak ele almak, yeni burnun gözlerle kaşla dudakla uyumunu sağlamak.

Burun estetiği için seçilecek zaman sağlıklı iyileşme için önemli. Burun estetik ameliyatı sonrası ilk 2 ay iyileşmenin yaklaşık % 80’lik kısmı tamamlanıyor. Bu dönemde ilk 10 gün morluklar ve şişlikler, göz çevresinde ön plandayken daha sonra ödem dediğimiz şişlikler burun cildinde yoğunlaşıyor. 6-12 ayda da iyileşme tamamlanıyor.

Burun estetiğinde en iyi sonuca ulaşmak için; ameliyat tarihi planlaması yaparken bu sürece dikkat edilmeli. Özelikle kış aylarının ve bahar döneminin en uygun zaman olduğunu söyleyebiliriz.

Burun estetiği sonrası göz çevresinde oluşan şişlik ve morluklar cildi güneşe karşı hassaslaştırıyor. Morlukların direkt güneş ışığıyla maruziyeti yüzde kalıcı lekelere neden olabilir. Bu hassasiyet 1 ila 1,5 ay sürmektedir. Kış ve bahar mevsimini önermemizin diğer bir nedeni ise, ameliyat sonrası kanama riskinin sıcak havalarda daha fazla olmasıdır. Sıcak hava, kan damarlarında gevşeme ve genişlemeye neden olurken istenmeyen burun kanamalarına da neden olabilir.

Bununla birlikte morlukların şişliklerin artmasına neden olur. İyileşmeyi kötü yönde etkiler. Bunun için ameliyat sonrası buz uygulaması yapmaktayız. Bu nedenlerden dolayı Ocak, Şubat veya Mart ayında yapılan burun operasyonları, Haziran ayında tam anlamıyla iyileşme göstereceği için daha çok tercih edilmeli.

Hepimizi korkutan burun kanamaları sıklıkla basit hastalıklardan kaynaklanır. Eğer tekrarlıyorsa bir uzman tarafından değerlendirilmelidir; çünkü bu durum bazı hastalıkların habercisi olabilir.

Burnun bilindiği gibi en önemli görevi solunumdur. Dış dünyadaki kuru ve soğuk havayı ısıtır, nemlendirir, akciğerlere sunar. Bu görevini yerine getirirken mukoza dediğimiz en dış tabakanın altındaki yaygın damarsal ağı kullanır. Bu kadar damar yapısı içeren burnumuzun da kanamalarıyla çok sık karşılaşırız. Burun kanamaları yaş ve cinsiyet ayırımı yapmadan tüm kişilerde görülebilmektedir. Burun kanamaları çoğunlukla olduğundan daha tehlikeli gibi görünür. Yine de nadir durumlarda hayati tehlike taşıyabilir.

Burun kanamaları burundan kaynaklananlar ya da sistemik (tüm vücudu ilgilendiren) hastalıklardan dolayı oluşanlar diye iki ayrı sınıfta incelenebilir.

Burun kaynaklı olanlar:

  • Soğuk algınlığına bağlı rinit (burnun mukozal infeksiyonu)
  • Burun karıştırma sonrası (dijital travma)
  • Alerji nedeniyle (mukozal damarlarda kırılganlığı artırarak)
  • Burun kemik ya da kıkırdak eğriliği nedeniyle (kurumaya bağlı)
  • Sinüzit ataklarında (mukozal damarlarda kırılganlığı artırarak)
  • Bazı burun spreylerinin sık kullanımında
  • Burun yüzeysel tabakası kaynaklı bazı hastalıklar (septumun kanayan polibi, damarsal anomaliler)
  • Burun travmalarında-operasyonlarında
  • Burun yabancı cisimlerinde ya da tümörlerinde görülebilir.

Sistemik hastalıklara bağlı olan burun kanamaları:

  • En sık hipertansiyona bağlı olarak görülür
  • Kan sulandırıcı ilaç kullanımı
  • Pıhtılaşma bozuklukları
  • Karaciğer hastalıkları
  • Lösemi gibi kan kanserleri
  • Bazı kanserlerde görülebilir.

Kanamanın yerine göre de burun kanamaları iki gruba ayrılır. Ön taraftan veya arka taraftan kanama olabilir.

Ön taraf burun kanamaları daha iyi seyirlidir. Evde uygulanabilecek bazı müdahalelerle 5- 10 dakika içerisinde durabilir. Çoğunlukla çocuklarda ve genç erişkinlerde görülmektedir. Bu tür bir durumla karşılaştığınızda burnun kıkırdak yapısı iki parmakla sıkılır, baş hafif öne eğilir, burun üstüne buz konulur. Bu müdahalede kan akımını azaltarak kanamanın durmasına yardımcı olur.

Burun arka taraf kanamaları ise daha kötü seyirlidir çoğunlukla yaşlı hastalarda hipertansiyona bağlı oluşur. Kanama miktarı daha fazladır. Hastane ortamında müdahalelerle (kimyasal koterizasyon yani gümüş nitratla kanayan damarın yakılması, elektrokoterizasyon ya da burun arkasına tampon konması) durdurulabilir.

Bazen kanayan alan burundan kaynaklı olmasa bile burundan kan gelebilir, bu hastayı yanıltır. Bu durum yemek borusu damarlarının varislerindeki kanamaların yukarı taşması veya genizde yerleşmiş tümörlerin kanamalarında görülmektedir.

Burun kanamaları, üst solunum yolları enfeksiyonlarının sık olduğu ve sıcaklık değişimlerinin fazla olduğu kış aylarında daha çok görülür. Ancak sıcak ve kuru havalar da burun kanaması oluşumunu etkilemektedir.

Özellikle şiddetli burun kanamalarında genellikle ilk yapılacak iş, nedene bakılmaksızın kanamanın durdurulmasıdır. Kanama durdurulduktan sonra sebebi konusunda bazı araştırmalar yapılmalıdır.

Burun kanamalarında özellikle ilk müdahale önemlidir. Ön burun kaynaklı kanamaların %90-95 bu müdahaleyle durdurulabilir. Burun içindeki pıhtılar soğuk suyu buruna çekip sümkürme şeklinde temizlenmelidir. Soğuk su damarları kasar ve kan akımını azaltır.

Bu temizlik işleminden sonra burnun yumuşak kıkırdak kısmı iki parmakla sıkıştırılmalıdır. Baş öne eğilmelidir. Dik pozisyonda kalınmalı ya da baş 30° yukarda kalacak şekilde uzanılmalıdır. Bu manevralar kafa içi basıncı düşürerek kanamayı azaltır.

Burundan kan akıyor diye başın arkaya atılması, kanın yutulmasına ve aspirasyon dediğimiz akciğerlere kaçmasına neden olabilir. Bu da çok ciddi hayatı tehdit edici olabilir. Kesinlikle kan gelse bile baş öne eğilmelidir.

Tansiyon ölçülmeli, eğer yüksekse bir sağlık kuruluşuna ya da doktora başvurulmalıdır.

Bu şekilde bir müdahale ile iyi huylu kanamaların hepsi durdurulabilir.

Eğer bu müdahale ile kanama 10-15 dakika içinde durmamışsa en yakın sağlık kuruluşuna ya da bir K.B.B. hekimine görünmek gerekmektedir.

Bu müdahalelere rağmen durmayan burun kanamalarında tampon uygulamaları (antibiyotik emdirilmiş gazlı bez, merocell (kanamayla şişen özel bir madde ), gibi…) , kimyasal koterizasyon, elektrokoterizasyon ve damarın yakılması ile durdurulabilir. Hastaya uygulanacak tedaviye burun kanamasının niteliğine göre doktor karar verecektir.

Özellikle tekrarlayan burun kanamaları olduğunda, balgamla karışık ya da sümkürme sonrası sümükle karışık kan geliyorsa, kanama tek burun deliğinden meydana geliyor, vücutta çarpma vurma olmadan çürükler ve morluklar oluşuyorsa bir doktora başvurmak ve ileri tetkik yaptırmak gerekmektedir.

Burun tıkanıklığında en önemli faktör orta hattaki kıkırdak veya kemik eğrilikleri ve burun etlerindeki kalıcı şişmelerdir. Burun orta hattındaki ve konkalardaki bu yapısal bozukluklar, hava yolunu direkt kapatarak burun solunumunu bozar. Bu eğrilikler, burun tıkanıklığı haricinde sinüslerin boşalmasını sağlayan sinüs ağızların tıkayarak, tekrarlayan sinüzit ataklarına, orta kulak enfeksiyonuna ve boğaz arka duvarı tahribatına (sürekli ağız solunumu sonucunda farenjit) neden olabilir. Burundaki bu eğrilikler çoğunlukla travmaya bağlı gelişmektedir. Travma; haricinde doğumsal veya yapısal oluşabilir. Herhangi bir ilaç tedavisinden fayda görmeyen bu eğriliklerin; tedavisi cerrahidir. Burundaki kemik eğrilikleriyle e burun etlerinde şişme durumları aynı anda oluşabilmektedir.

Birliktelik gösterdiği zaman, özellikle bir tarafa doğru burun eğri olduğunda diğer taraftaki konka dediğimiz burun etleri şişer. Hasta bu durumu “bir süredir sağ taraf tıkalıydı, şimdi sağ taraf. Her ikisinde de aynı durum var” diye tarif eder. Her iki rahatsızlığa da aynı operasyon seansında müdahale mümkündür.

Eğer burun tıkanıklığı kemik eğriliğinden kaynaklanıyorsa, uygulanacak işlem; septoplastidir. Bu ameliyat lokal veya genel anestezi altında uygulanabilir. Operasyon süresi anestezi haricinde 30-45 dakikadır. Ameliyat kesisi burun içinden yapılır. Burun hava pasajını tıkayan kemikler çıkartılır, kıkırdak eğrilikleri eğer düzeltilebiliyorsa işlem yapılarak tekrar yerine konur. Burun etlerinde kemiğe bağlı şişme mevcutsa bu durum aynı seansta düzeltilir. Burun tamponu ameliyat sonrasında çoğunlukla uygulanmakla birlikte, çok çeşitli tamponlar mevcuttur. Kendi tercihim çoğunlukla hava kanalı silikon tamponlardır. Bu tamponlarla hasta hava alabildiğinden, ameliyat sonrası dönemi daha rahat geçirmektedir. Silikon maddesi tamponların alınma aşamasını da kolaylaştırmaktadır. Bu ameliyat sonucunda burun dış yapısında herhangi bir cilt kesisi ya da şekil değişikliği olmamaktadır. Gözaltında morluk ya da şişlik gözlenmez.

Ameliyat sonrası hastanede kalmak gerekli değilken, tamponlar ameliyatın ardından 2. günde alınır. Hasta 7. günde normal hayatına dönebilir. Burun içi yapışıklıklar ameliyat sonrası en çok korkulan konu olduğu için 2-3 kez burun içine ameliyat sonrası dönemde pansuman yapılmalı ve hasta kontrollerine düzenli gelmelidir.

Hayat kalitesini etkileyen burun kemik eğrilikleri basit bir ameliyatla çözülebilir, böylece sizde nefes almanın tadına tekrar varabilirsiniz.

Burun tıkanıklığım var. Burun ameliyatımda burun şeklinde değişiklik olur mu? Burun ameliyatı olmalıymışım, bu ameliyat estetik ameliyatla birlikte yapılabilir mi? Burun kemiğimde eğrilik varmış düzeltilmesi için estetik ameliyata giriyor mu?

Birçok hastamızda bu ve benzeri sorularla karşılaşıyoruz. Burun tıkanıklığı sıklıkla burun orta hat kemiğindeki eğriliklere ya da burun etlerindeki şişliklere bağlı oluşur. Bu nedenler haricinde nazal valv açısının daralması ya da burun ön ucunda çökme ya da burun kanatlarındaki güçsüzlükler burun tıkanıklığına neden olabilir.

Burun kemik eğriliği için yapılan klasik kapalı teknik burun ameliyatı (septoplasti) burun tabanındaki kemik dorsum dediğimiz burun orta hat arka kısmındaki ya da orta hattındaki eğriliklerde başarı şansı yüksektir. Bu ameliyatta burun şeklinde değişiklik olmaz.

Fakat burun orta hat kemiğindeki eğrilik önde yada yukardaysa yani burun valvini tıkıyorsa yada burun ön ucunda çökme veya burun kanatlarında güçsüzlük varsa burun sırtı eğriyse bu durumlarda burun ameliyatı estetik yaklaşımla yapılmalıdır. Klasik teknikle yapıldığında başarı şansı düşüktür. Açık teknik septoplasti dediğimiz bu ameliyatta burun orta hat kemiğindeki tüm sorunlar çözülebilir. Güçsüz kıkırdaklar güçlendirilir burun dışındaki eğrilikler düzeltilir. Burun şeklinde düzelme sağlanır. Tıkanıklık sorununda %95 çözülür. Kapalı ameliyata göre yukarda saydığımız durumlarda daha üstündür.

Sağlıkla ilgili kısımda sıklıkla burun üst kemiklerine burunda ileri eğrilik yoksa dokunmaya düzeltmeye gerek yoktur. Bununla birlikte hastanın isteğine bağlı olarak aynı ameliyatta burun sırtın da kemik çıkıntı varsa alınabilir. Burunda küçültme düzeltme ek olarak yapılabilir.

Burun tıkanıklığınız varsa önemli olan ameliyat öncesi nedenin iyi tespitidir. Doktorunuz nasıl bir ameliyata ihtiyaç duyacağınızı size açıklayacaktır. Estetik beklentiniz varsa bunu açık bir şekilde doktorunuzla konuşmanız, ameliyat sonrası burnunuzda oluşabilecek değişiklikleri resimleriniz üzerinde doktorunuzla tartışmanız bu ameliyatın başarısını ve sizin memnuniyetinizi arttıracaktır.

Burundan nefesin sağlıklı bir şekilde alınması için önemli olan burun yapısında iki adet iç ve dış olarak adlandırılan valv bölgesi bulunmaktadır. Bu burun valvi olarak adlandırılan bölge burun kanatlarıyla orta hattaki kıkırdağın yaptığı açıdan oluşan alandır. Bu açı 10-15 derece olmalıdır. Bu açıdaki darlıklar burunda ciddi nefes sorununa neden olur.
Nezle sıklıkla Eylül-Nisan aylarında görülür. Her yıl bir kez geçirilir. Vücut, o seneki virüsü tanıyınca tekrar grip olunmaz. Çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonu genellikle nezleden kaynaklanır. Süt çocuğu döneminde 6-12 kez nezle atağı görülmesi normaldir. Çocuğun bağışıklık sistemini de soruna işaret etmez. İleriki zamanlarda çocuğun bağışıklık sistemi virüsleri tanır ve onlara karşı direnç geliştirir. Bu durumda atak sıklığı giderek azalır. Okul öncesi ve ilkokulda yılda ortalama 3-8 kez nezle atağı görülürken; erişkin ve ergenlik döneminde bu sıklık 2-4 atak arasına düşer.

Sıklıkla detaylı bir endoskopik KBB muayenesi tanı için yeterlidir. Burun pasajının, geniz boşluğunu dolduran geniz etinin, adenoid dokusunun, ağız içindeki tonsillerin yani bademciklerin değerlendirilmesi gerekir. Şüpheli durumlarda uyku laboratuvarında uyku incelemesi yapılabilir.

Artık çağımızda obezite yani şişmanlık da çocukluk çağında görülmeye başladığı için kilo sorunu olan çocuklar ayrıca değerlendirilmelidir.

Bebeklerdeki muayenelerde daha özenli davranılmalıdır. Flexibl denen yumuşak endoskoplar ya da ince bebek endoskopları ile muayene yapmak gerekebilir. Bebeklerde de tüm solunum yolu incelenmelidir.

Çocuklarda apnenin tedavisinde apne yapan nedenin ortaya konması nedene yönelik tedavi yüzde yüze yakın tedavi başarısı sağlar.

Burun, geniz ve boğazdaki enfeksiyon hastalıkları ve alerjik hastalıklarda öncelikle ilaç tedavisi yapılır. Unutulmaması gereken alerjinin de burun tıkanıklığına yol açıp apneye neden olabileceğidir.

Şişman çocuklarda kilo sorununu çözmeye yönelik tedaviler başlanır. Kilolu çocuklar da diyetisyen desteği kilo ve apnenin çözümünde faydalı olacaktır. Çocuğun normal kilosuna dönmesi apneyi ilaçsız ameliyatsız ortadan kaldıracaktır.

Ancak ileri geniz eti büyümesi, bademciklerin aşırı büyüklüğü gibi durumlarda ameliyat en kısa ve kesin tedavidir. Bademciklerin aşırı iltihaplı olmadığı ancak büyük olduğu durumlarda bademciğin tümüyle alınması yerine lazerle küçültülmesi tercih edilmelidir.

Çocukluk çağı apnelerinde bazı özel doğumsal anomaliler dışında yüzde yüze yakın başarı sağlanır.

Çocuklarda sık görülmesinin nedeni çocukluk döneminde östaki tüpünün daha kısa ve açısının yatay olmasıdır. Östaki tüpü gelişimini 6-7 yaş civarında tamamlar. Erişkin dönem boyuna ve olması gereken 45 derecelik açıya ulaşır. Bununla birlikte geniz eti büyümesi de östaki tüpünün tıkanmasına ve orta kulağın havalanma bozukluğuna yol açar, östaki tüpünün orta kulağı temizleme görevini yerine getirememesine neden olur. Orta kulak iltihabına davetiye çıkarır. Nezle grip sinüzit gibi burun tıkanıklığıyla seyreden hastalıklar çocukluk döneminde sık görüldüğünden uygun tedavi edilmediğinde orta kulak İltihabına neden olur.
Her iki iç kulaktaki denge merkezi, üç adet yarım daire kanalları, utriculus ve sacculus diye adlandırılan iki adet denge cisimciğinden oluşmaktadır. Denge organı, kemik labirent ve burnun içinde yer alan zarın üzerindeki tüysü hücrelerden oluşur. Bu zar ve kemik yapı kanalları oluşturur. Bu kanallar içinde perilenf ve endolenf olarak adlandırılan sıvı vardır. Kemik yapı ile membranöz (zar) labirent arasında perilenf dolaşırken, menbranöz labirent içerisinde endolenf dolaşır. Denge duyu organları, tüysü hücrelerden oluşur. Bu tüysü hücrelerin tüysü çıkıntıları jel kıvamlı bir madde içindedir, bunun da üzerinde kütlece daha ağır kalsiyum kristalleri vardır. Denge organı içindeki yarım daire kanalları, açısal hareketleri algılarken; utriculus ve sacculus da lineer ivmelenmeyi algılar. Başın açısal hareketleri ve uzaysal olarak yer değişimi, bu sıvıda belirli bir harekete neden olur. Bu da kristallerde belli yöne harekete veya sıkışmaya neden olurken, tüysü hücrelerde meydana gelen hareketi elektrik enerjisine çevrir. Daha sonra beynin denge merkezi olan beyinciğe aktarır. Biz de bu şekilde yaptığımız hareketleri algılarız.

İnsanlığın ayakta durması, 3 boyutlu uzayda hareketlerini algılaması, karışık ve birleşik hareketleri yapması denge sistemi ile sağlanmaktadır.

Denge sistemi, iç kulaktaki yarım daire kanalları, vestibül (her ikisi birden denge organını oluşturur) , beyin, gözler ve omurilikten tüm kaslara yayılan propioseptif duyu ile çalışmaktadır. Propioseptif duyu, gözler kapalı iken kasların pozisyonunu ve vücudun duruşunu algılamamızı sağlar.

İç kulaktaki denge merkezinde ise yarım daire kanalları belli açılarla yerleşmiştir. Bu kanallar haricinde vestibül, denge organının diğer kısmını oluşturur. Vestibül içinde utriculus ve sacculus yer alırken doğrusal (lineer ) hareketleri yani yer çekimi ve başın yukarı aşağı hareketini algılarlar.

Her iki kulaktaki denge merkezlerinden gelen veriler, gözlerden ve kaslardan gelen duyularla birleştirilerek beyinde dengemizi sağlamamızı, başın ve gövdenin uzaysal 3 boyutlu hareketini algılamamızı, kısacası hareket etmemizi sağlar.

Bu karmaşık mekanizmadan yalnız kulaktaki denge merkezinin nasıl çalıştığını basitçe açıklamaya çalışacağız.

Farenjit’in en sık belirtisi boğazda yanma batma ağrıdır. Hastalığın belirtileri etkene göre değişmektedir. Virüslere bağlı farenjitlerde burun tıkanıklığı akıntı, boğaz ağrısı, öksürük halsizlik, kırgınlık gibi belirtiler olurken bakterilere bağlı farenjitlerde boğazdaki ağrı daha şiddetlidir. Ateş halsizlik hasta hali daha belirgindir. Burun tıkanıklığı hapşırma burun akıntısı yoktur.

Viral farenjitte boğazda kızarıklık kaldırım taşı gibi boğaz arkasında bölgesel şişlikler vardır. Bakteriyel farenjitte ise boğaz arkası kızarık üzerinde beyaz plaklar görülebilir. Birlikte bademciklerde tutulma beyaz plaklar olabilir. Boyunda lenf bezlerinde şişlik hassasiyet ağrı görülebilir.

Farenks boğazın arka duvarının latince ismidir. Boğazın mikroplara ya da tahrişe bağlı iltihabi durumuna farenjit denir. Farenjit, bademcik enfeksiyonuyla birlikte en sık boğaz ağrısına neden olan etkendir. Farenjitte boğazın arka duvarında kızarıklık ve şişlik belirgindir. Özellikle yutkunmak ile ağrı ve rahatsızlık artar.

Çocukluk dönemi farenjitleri sıklıkla virüs enfeksiyonlarından kaynaklanır. En sık karşılaştığımız virüsler soğuk algınlığı virüsleri, enfeksiyöz mononukleoz (öpücük hastalığı) , adenovirüs (birlikte ishalde yapabilir) gibi mikrobik yapılardır. İkinci sıklıkla bakterilere bağlı mikrobik farenjitler görülmektedir. Farenjitlerin %30 bakteriyel nedenlidir. En sık karşılaşılan a grubu beta hemolitik streptokoklardır. Sıklıkla halk arasında beta mikrobu olarak bilinen bu bakteri özelikle çocuğumuzda nadir olarak, romatizmal ateş veya böbrek rahatsızlığı gibi önemli komplikasyon yapabileceğinden dolayı önemlidir.

Farenjit etkenlerinde mikrobik yapılar haricinde tahrişinde önemli yeri vardır. Ağızdan nefes alıp verme burun tıkanıklığı, boğazda kuruma yaparak tahrişe, farenjit’e, boğaz ağrısına neden olabilir. Bununla birlikte sinüzit veya alerjik rahatsızlıklar sürekli boğaz arkasından akıntı ile boğazı tahriş edebilir.